İNSAN VE DİN
Tahsin ÖTGÜÇ
İnsanın ilk yaratılış durumu, eksiklik ve kusurlardan uzak, temiz ve günahsız, gelişme ve olgunlaşmaya hazır ve elverişli, insan olmanın ve insanca yaşamanın gerektirdiği bütün imkân ve özelliklerini bünyesinde taşıyan bir potansiyel tamlığa sahiptir. Bütün insanlar, aynı ortak ve kusursuz bir fıtrat ile dünyaya gelirler. İnsan fıtratında Allah’ın varlığını ve birliğini tanımaya doğru tabii bir eğilim vardır. Kur’an-ı Kerimde Yüce Allah (cc ) şöyle buyurmuştur. “ O halde yüzünü, Allah’ı bir tanıyarak dine, Allah’ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına dönder. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Rum, 30. Dine meyyal olarak dünyaya gelen insan, bu halini koruma ve geliştirme adına, evrensel ve cihanşümul din olan İslam dini bünyesine Allaha kulluk etmeye devam etmesi, dünya ve ahiret huzuru için büyük önem arz eder.
İnsan, dine kabiliyetli ve hazır olarak dünyaya gelir. Din duygusu fıtri bir duygudur.. İlk yaşlardan itibaren gelişmeyi beklemektedir. Bu duyguya şekil veren içinde büyüdüğü, özellikle aile çevresidir. Hz Peygamberimiz (sav) efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur. “ Her doğan fıtrat üzere doğar, sonra ana- babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar”. Buhari, Cenaiz, 79. Çocuk doğuşta tabii bir şekilde dindar olarak doğmaz. Fakat o, dini bakımdan tamamen boş da değildir. Çocukta dine yönelik bir hazırlık vardır. Her insan Allah’a inanmaya ve dini bir hayat yaşamaya elverişli olarak dünyaya gelir. İnsan, kendini yaratan Rabbinin varlığını tanımaya uygun bir fıtratta yaratılmıştır.
Cenab-ı Hak Kur’anında şöyle buyurmuştur.”Hani Rabbin,(ezelde) Adem oğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları, kendi nefislerini şahit tutarak. Ben sizin Rabbbınız değimliyim? demişti.“Onlar da evet şahit olduk(ki Rabbimizsin) demişlerdi. Bunu, kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktur demeyesiniz diye yapmıştık”. A1RAF, 172. Din duygusu ,insan fıtratının temel bir özelliği olmakla birlikte, bu kendiliğinden ve otomatik olarak uyanıp gelişmez. Bunun için dini öğretim ve eğitim gerekmektedir. Çocuk konuşmaya başlayınca, ana- babasının kendine telkin ettiği inanç sistemine göre, şuur ve kişiliği şekillenmeye başlar. Çünkü din, ana-baba ve onların temsil ettiği kültür değerleriyle ilişki kurmanın en önemi vasıtasıdır.
Konuşmaya başlayan çocuk, o, ana kadar kendisine telkin edilenleri telaffuz etmeye başlar. Bu haliyle, ana- babasının mensubu olduğu dine ilk adımını atar. Bu durumda ebeveyne büyük görevler düşmektedir. Dini bilgi ve kültürlerini, hayatla birleştirip, çocuklarına örnek ve rehber olmaları büyük önem arz etmektedir. Dinin boş bırakıldığı saha, kendisi dışında hiçbir şeyle doldurulamaz. Dini duygu, kişiyi geleceğe güvenle bakmasına, daima yararlı işlerle meşgul olmasına, dünya ve ahretini mutlu kılmasına vesile olur. Din, sözlükte: “örf ve adet, ceza ve karşılık, mükâfat, itaat, hesap, boyun eğme, hâkimiyet, millet, şeriat manalarına gelmektedir. Istılahı manası ise, Din akıl sahibi insanları, kendi tercihleriyle hayırlı olan şeylere götüren ilahi bir kanundur. Yeryüzünde dini olmayan birey ve toplum yoktur. Hak yada batıl her insan ve toplum bir dine bağlı olarak hayatını idame ettirir.
Yeryüzünde yaşayan hiçbir toplum yoktur ki, hak ya da batıl bir dine bağlı olarak hayat sürdürmüş olmasınlar. Yalnız şu gerçeği iyi bilmek lazım gelir ki, İnsanların uydurduğu, kaynağı insan olan dinlerden kimseye fayda gelmez İnsanların hayatını huzurlu ve mutlu kılacak, ahretini de arzu ettiği bir mekân olmasını sağlayacak tek Din, İslam dır . Bu bakımdan özellikle biz Müslümanlar, mensubu olduğumuz evrensel ve cihan şümul dinimiz, islamın mahiyetini gereği gibi öğrenmemiz gerekmektedir. Gerçek dindarlık bilerek dini yaşamakla mümkün olabilir. Bunun için aile yuvalarımızda eşimiz ve çocuklarımızla beraber dinimizin emrettiklerini öğrenip birlikte yaşayalım inşallah. Dini hayatın var olduğu aile ve toplumda birlik ve dirlik vardır. Yardımlaşma ve paylaşım vardır. İnsana değer vermek vardır. Saygı ve sevgi, hoş görü, muhabbet vardır. Kadın ve çocukların haklarına saygı vardır. An babaya ihsan, yetim ve yoksula yardım vardır. Allah ve Peygamber sevgisi hâkimdir. Bu gün, bu saydıklarımızdan bir kaçı veya bir çoğunu göremiyorsak, kabahat dinde değil, bizlerdedir. Demek ki Allah’ın insanların huzuru ve mutluluğu için gönderdiği dini (islamı) Peygamberimiz (sav) efendimizi örnek alıp yaşayamıyoruz. Dünyada ve bölgemizde huzurun tek teminatı İslam’dır. Her bireyin başına bir polis dikmek zordur, ama her kesin gönlüne Allah sevgisini yerleştirmek zor değildir. Bu da dine bağlılıktan geçer. Arzu ettiğimiz toplumsal birlik ve beraberliğin, huzur ve güvenin yeşermesi için, üzerimize düşen görevlerimizi yapmalıyız. Bu günden yarına, güzel günler gelecektir inşallah.
Tahsin ÖTGÜÇ – Emekli Müftü