Tahsin ÖTGÜÇ

DİN SAMİMİYETTİR

Tahsin ÖTGÜÇ

Samimiyet, insanın içiyle dışının, özüyle, sözünün bir olmasıdır. Söylemle eylemin bir olmadığı yerde samimiyet yok demektir. Samimiyetin olmadığı yerde riya vardır. Riyaya dayalı yapılan işlerde birey ve toplum için fayda bulunmamaktadır. Yüce Allah, bizlere amellerimiz konusunda samimi olmaya, samimi davranmaya şöyle davet etmektedir.” De ki, çalışın, yapın yaptıklarınızı Allah da, Resulü de, Müminler de göreceklerdir. Sonra gaybı da görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.” (Tevbe,105) Kıyamet gününde amellerimiz gizlisi ve açığıyla, yaptığımız her şeyi ve niyetimizi her yönüyle bilen Allah’a arz olunacak, o gün her şeyin iç yüzü, hakikati ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla bu ayet Allah’ın emrine muhalefet edenler için bir tehdit anlamına geldiği gibi, Müminler için de yaptıkları işleri Allah için samimiyetle yapmaları gerektiğine dair bir ikaz ve uyarıdır.

                İmanda, amelde ve ahlaki davranışlarımızda samimiyet olmalıdır. İmanımız taklitten, amelimiz gösterişten ve ahlaki davranışlarımız da yapmacıklıktan uzak olmalıdır. Yaptığımız her şeyin hesap gününde Allah’a arz edileceği bilinciyle, işlerimizi samimiyetle Allah için yapmalıyız. Yüce Allah, “Hâlbuki onlar, dini sadece Allah’a has kılarak ve birleyerek ibadet etmekle emrolunmuştular. Ve namazı kılmakla, zekâtı vermekle emrolunmuştular. İşte bu dosdoğru dindir “ buyurmuştur. (Beyyine,5) Samimiyet, doğruluk ve dürüstlük, olduğu gibi görünmek dinin özünde vardır. Bu bakımdandır ki, İslam dininin mensubu olan her Müslüman, yaşantısını dinin özüne dayandırması gerekmektedir. Ulu orta idame ettirilen hayatın kişiye huzur ve mutluluk getiremeyeceğini idrak etmesi lazım gelir. İfa edilen ibadetler, kişi üzerinde müspet tesir meydana getirmiyorsa, aile yuvasında birlik ve beraberlik yoksa kazançlarda bereket olmuyor, eldeki imkânlar diğerleriyle paylaşılmıyorsa, bunun bir nedeni olması gerekir. İşte o sebep samimiyetin hayatımızda istenilen düzeyde yer etmemesidir.  Bu durumdan kurtulmanın yolu, dinimizin özüne dönerek kur ani ve peygamberi bir hayatla buluşmaktır.

                Yüce Allah,” Sizi yanımızda değerli kılacak olan ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır. Ancak iman edip güzel ve hayırlı işler yapanların durumu başkadır. Onlara yaptıklarının kat kat fazlasıyla mükâfat verilecektir” buyurmuştur. Sebe, 37 . Peygamberimiz (sav) efendimiz kendi mübarek göğsünü işaret ederek üç defa “ Takva işte buradadır” (müsli, Birr 32.) buyurması, insanın gerçek değerinin ihlaslı bir kalbe sahip olmasıyla anlaşılacağını göstermektedir. İhlas ile samimiyet arasında sıkı bir bağ vardır. İhlas ve samimiyetle yapılan işin özünde Allah rızası vardır. İnsanlar ne der değil, Allah ne der diye iş yapmak vardır. Kulun rızasından önce Yaratanın rızasını aramak vardır. İhlas ve samimiyet duygusuna sahip olan birey, yalan sözden, topluma zarar verici işlemlerden, devletin malını kendi çıkarına kullanmaktan, kul ve kamu hukukuna girmekten, ikiyüzlülükten kendini korur. Bilir ki, huzuru mahşerde hesap verilecek. Bu hesabın kolay verilmesi söylem ve eylemlerde samimi olma, Allah’ın rızasını gözetme ile olabilir. Değilse kulun kula verdiği mükâfatlar ve değerler, hesap gününde işlem görmeyecektir. Hesap gününde iki meleğin tuttuğu ve kişinin yaptığı tüm işlemlere kayda aldığı amel defteri işlem görecektir.

                Müslüman her an Allah’ın murakabesi altında olduğunu bilir. Bundan dolayı söz ve davranışlarına dikkat eder. Sözüyle eylemi, bütünlük arz eder. Duygusu ve düşüncesi ne ise, davranışı o, olur. İçi ile dışı, konuşması ile işlemi aynı olur. Bunun tersi olursa Müslümana yakışmaz. Mürailik, ikiyüzlülük, meydana gelir. Bu olumsuz yöne girmemek için söz ve davranışlarımızın kurana ve sünneti nebeviye uygun olup olmadığını kontrolden geçirmemiz gerekmektedir. Kuranın öğretisine ve peygamberimizin nasihatlerine uygun düşmeyen söylem ve eylemlerden kaçınmamız lazım gelir. Her şeyiyle fani olan bu dünyayı kazanacağım diye Allah’ı darıltmanın bir anlamı olamaz. Sonuçta Ona döneceğiz ve yaptıklarımızın hesabını vereceğiz. Bundan kaçınmanın hiçbir yolu da yoktur. Öyle ise işin doğrusu ne ise, velev ki aleyhimize olsa bile onu yapmalıyız. Sahip olduğumuz her şey burada kalacak. Mevkiler, makamlar, mal, mülk ne varsa dünyalık olarak bir gün bizden ayrılacaktır. Bunlar samimiyet ve ihlasla değerlendirildiğinde bizler için faydalı olur, değilse sadece yük olur. Bundan dolayı dünyamızı ve ahiretimizi mamur edecek şekilde hayatımızı idame ettirmeli, İslam ümmeti için yararlı işler üretmeye devam etmeliyiz.

 

                                                                                                                         Tahsin ÖTGÜÇ-  Emekli müftü

Yazarın Diğer Yazıları