Akça, Hollanda'yı kınadı

'Hollanda demek sömürgecilik demek'

Akça, Hollanda'yı kınadı

Haber Merkezi

Eğitim-Bir-Sen Bartın Şube Başkanı Akça, Hollanda’nın Türk yetkililere karşı yaptığın engellemeyi kınadı. Akça konuyla ilgili yaptığı basın açıklamasında  “Hollanda demek sömürgecilik demek. Hollanda demek koloni demektir. Hollanda'nın Türk yetkililere karşı çirkin ve ırkçı engellemesini kınıyorum” dedi. Eğitim-Bir-Sen Bartın Şube Başkanı Akça yazılı basın açıklamasında bulunarak Hollanda’nın Türk yetkililere karşı yaptığın engellemeyi kınadı.  “Türkiye demokratik bir dönüşüm yaşıyor. Ses ne hikmetse batıdan geliyor” diyen Akça, “Türkiye, iktidarıyla muhalefetiyle kendi iradesini test edeceği 16 Nisan’a doğru yol alırken, Almanya’dan, Hollanda’dan oligarşik kakafoni yükseliyor. En son Hollanda’da yaşananlar neresinden tutarsanız tutun, batının ikiyüzlülüğüyle karşılaşırsınız. Popülizm, Avrupa’yı baştan aşağıya kuşatmış görünüyor. Kendilerince, manipülasyon araçlarıyla Türkiye’yi tecrit etmeye kalkıyorlar. Biliyorsunuz; uzun zamandır “Türkiye yalnızlaşıyor” nakaratıyla ülkemizi hizaya getirmeye çalışıyorlar. Türkiye yalnızlaşmıyor. Yeni açılımlarla, alternatifler oluşturuyor kendine. Afrika politikaları ortada. Türkiye, geçmiş yüzyıllarda batı tarafından sömürülen kara kıtaya dönük büyük diplomatik atılımlar yapıyor. Biz biliyoruz ki, Afrika, yeni dünya sistemi için önemli bir bölge. Avrupa, işte bu bölgeden çekilmek zorunda kalacak. Çünkü kendi iç sorunlarıyla uğraşıyor Avrupa. sömürü üzerine yükselttikleri refahın sonu göründü. Onun için telaşa kapılıyorlar. Onun için Türkiye’ye karşı bu küçük politikaları uyguluyorlar. Hollanda’nın son ırkçı ve kabul edilemez tutumu da bundandır. Şiddetle kınıyoruz” şeklinde konuştu.

“HOLLANDA DEMEK SÖMÜRGECİLİK DEMEK”

Hollanda’nın sömürgecilik ve koloni demek olduğunu ifade eden Muhammet Akça şunları söyledi:“Hollanda demek sömürgecilik demek. Hollanda demek koloni demek. Zengin Hollanda resminin temelinde işte bu koloniler var. Avrupa demokrasisi, refah üzerine inşa edilmiştir. Özgürlük, çoğulculuk hep bu mantık üzerine kurulmuştur. İşte görüyoruz; az bir sallandıkları zaman neler yaptıklarını. Irkçılık yükseliyor, yabancı düşmanlığı kültürlerini şekillendiriyor. Daha doğrusu, güçten azıcık düştüklerinde, kültürel kodlarının derinliklerinde bulunan yabancı düşmanlığı birden ortaya çıkıveriyor. En iyimser rakamlarla söyleyecek olursak, Avrupa’da seçmenlerin sandığı gitme oranı yüzde elli-ellibeş. Yani bu kıtada yaşayan insanların Avrupa değerlerine, demokrasiye inançları kalmadı. Bir de bize bakın; 1 Kasım seçimlerinde katılım oranı yüzde 87. Bu bile aramızdaki farkı gösteriyor. Biz irademize her türlü sahip çıktık toplum olarak; çıkmaya da devam edeceğiz.

“YENİ BİR DÜNYA DOĞUYOR”

Dostlarım, ülkemizden de bazıları Avrupa’nın bu kakafonisine katılıp, “yalnızlaşıyoruz” nakaratını tekrar ediyor. Çünkü onların yüzü batıya dönüktü. Onlar batılıların ezberlerini tekrar ederek ahkâm kesiyorlardı. Oysa yeni bir dünya doğuyor. Yeni bir dünya kurulurken, bizde değerlerimizce söz söyleyeceğiz. Değerlerimize yabancı olmayan bir sistem oluşturacağız. Eğer bunu başarabilirsek; kartların yeniden karıldığı, yeni yeni ittifakların oluşturulmaya çalışıldığı bir dünyada masaya daha güçlü oturmuş olacağız. Türkiye’siz denklem mümkün değildir zaten. Asıl mesele, kendi değerlerimizle mi denklemde yer alacağız, yoksa iradesi belirlenen bir topluluk olarak figüran mı olacağız? Biz birincisi için çalışıyoruz. Biz güçlü bir Türkiye için tüm gücümüzü ortaya koyuyoruz.

“ÖZGÜRLÜKLERİ DAHA FAZLA GELİŞTİRECEĞİZ”

Özgürlükleri daha fazla geliştireceğiz. Ekonomimizi farklı alternatiflerle güçlendireceğiz. Ekonomi demişken; kimileri, batıyla ilişkileri germek ekonomimize zarar verir diyor. Birincisi biz germiyoruz. Fotoğraf ortada. İkincisi ve daha da önemlisi, 2007’den bu yana yaşanan finansal kriz, en çok Avrupa ekonomilerini daralttı. Bu yüzden yeni pazarlar aramak zorundayız. Yeni ilişkiler kurmak zorundayız. Yani sistemimizi değerlerimizle yeniden inşa ederken, o kadim aklımızı inançlarımızla yeniden ihya ederek farklı arayışlar gerçekleştirmek zorundayız. Çok şükür bunu kısmen başardık. Yolumuz açık, ufkumuz açık. Yeter ki kendimiz olalım. Yeter ki, inancımıza ve tarihimize kulak verelim. Onlar oyun oynayacaktır. Biz yeter ki, aklımızı ihya edip, sakin bir şekilde bu oyunları karşılayıp, kendi oyunumuzu kuralım. Biz bu sebepten, önümüzdeki 16 Nisan’da çıkacak evetin önemli olduğunu düşünüyor; biliyoruz.”