BARTIN'IN GİZLİ CENNETİ

Küre Dağları Milli Parkı ve Ulukaya şelalesi…

BARTIN'IN GİZLİ CENNETİ

 

Muhammet Civan

Bartın deyince akla genellikle Amasra, İnkumu, Çakraz, Mugada gibi sahilleri geliyor. Peki Bartın’ın turizmde cazibe merkezi olan yerleri sadece bu kadar mı? Tabi ki değil. Bartın aynı zamanda doğa severleri kendine hayran bırakacak bir doğa turizmi potansiyeline de sahip. Nereden mi bahsediyoruz? Elbette Küre Dağları Milli Parkından ve Ulukaya Şelalesinden…

Yaban kedisi, susamuru, bozayı ve ulu geyik gibi memeli türleri dahil, Türkiye’de yaşayan 160 memeli türünün 48'ine rastlanabilen Küre Dağları Mili Parkı’nın yüzde 52’si Bartın’da yüzde 48’i ise Kastamonu sınırlarında kalıyor. 37 bin 753 hektar büyüklüğünde ve 134 bin 366 hektar alanın tampon bölge  olarak ayrıldığı Küre Dağları Milli Parkı’nın toplam büyüklüğü ise 172 bin 119 hektar. Çevresinde 8 ilçe, 123 köy bulunduran Küre Dağları Milli Parkı 07.07.2000 Tarihinde Milli park olarak ilan edilmişti. Türkiye’de korunması gerekli 9 sıcak noktadan biri olmasının yanı sıra Türkiye’nin ilk Pan Parkı olan Küre Dağları Milli Parkı ülkemizin ilk Panparks üyesi milli parkı olma özelliğine de sahip.

129 KUŞ TÜRÜ YAŞIYOR

Küre Dağları Mili Parkı'nın biyolojik açıdan önemi çok sayıda hayvan türü için sunduğu farklı yaşam ortamından kaynaklanıyor. Şu ana kadar yapılan çalışmalarda Küre Dağları Milli Parkı içinde ve çevresinde yaban kedisi, susamuru, bozayı ve ulugeyik gibi memeli türleri dahil Türkiye’de yaşayan 160 memeli türünün 48'ine rastlandığı tespit edildi.  Ayrıca Küre Dağları Mili Parkı'nda bugüne kadar 129 kuş türünün yaşadığı belirlendi.

SONBAHARDA RENGARENK BİR ATMOSFER SUNUYOR

Milli park içerisinde hiçbir yerleşim kurulmazken Batı’da Bartın Çayı’ndan başlayan Küre Dağları, yaklaşık 300 kilometrelik uzunluğuyla Doğu’da Kızılırmak’a kadar ulaşıyor. Orman, akarsu, çayır ve mera, maki, kayalık alanlar ve mağaralar, kıyı ve geleneksel tarım alanları gibi ana ekosistem tiplerini bir arada barındıran Küre Dağları orta yükseklikte bir dağ sırası olarak sınıflandırılıyor.  Sonbaharda rengarenk bir atmosfer sunan ve doğaseverleri kendine hayran bırakan Küre Dağları Milli Parkı sonbaharın tüm renklerini içinde barındırıyor. Her mevsim çok sayıda ziyaretçinin uğrak noktası olan küre dağları milli parkı içinde bulunduğumuz sonbahar mevsiminde özellikle fotoğrafçıların ilgi odağı konumunda.

EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ

İlk coğrafyacılardan biri olan Strabon, 2000 yıl önce yazdığı Geographika adlı kitabında “En iyi cins şimşir ağacı en çok Amastris (Amasra) topraklarında yetişir” deyip Küre Dağları Milli Parkı ve çevresinin iklimine ve ormanlarına daha o zamanlardan dikkat çekmiştir. Evliya Çelebi ise Seyahatnamesi’nde Amasra yöresi ormanlarını yani Küre Dağları Mili Parkı bölgesini “Ağaç deryası” olarak betimlemiştir. Uzun yıllar Anadolu'yu işgal eden Pers ordularında bulunan ve Pers ordularının sefer kayıtlarını tuttuğu bilinen Xenophon ise 2400 yıl önce, bölge hakkında bilgi verirken bölgenin iç kesimlerinde ulaşımın çok zor şartlar altında yapıldığını fakat deniz yolu seyahatinin daha kolay olduğunu “Bence yol yalnız zahmetli değil, aşılması kesinlikle imkânsız bir yoldur.” Sözleriyle dile getirmiştir.

ŞAPELLER, MEZARLAR VE KALINTILAR…

Tarihin farklı evrelerinde pek çok seyyahın notlarına konu olmuş yörenin kayıtlı tarihi Hititlerle başlıyor. Ardından Frigyalılar ve Lidyalılar bölgeye egemen olmuşlar. M.Ö IV. yüzyılda Perslerin eline geçen Küre Dağları ve çevresi, sonrasında Makedonya Kralı Büyük İskender tarafından fethedilir. Bölge Pontus Krallığı'na bağlı olduğu M.Ö. I. yüzyılda Paflagonya adıyla anılır. Roma İmparatorluğu’nun egemenliğini, M.Ö. 395 yılından itibaren Bizanslıların yönetimi izler. Türk egemenliği ise, 1105 yılında Danişmentlilerin bölgeye hâkim olmasıyla başlar. Küre Dağları'nda Anadolu Selçukluları, Çobanoğulları, Candaroğulları gibi Türk Beyliklerinin hüküm sürdüğü biliniyor. 1461’de Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmasının ardından, Cumhuriyet'in ilanına kadar el değiştirmemiştir. Ormanların içerisinde gizli mağaralarda yer alan şapeller, mezarlar ve geç Roma, erken Bizans dönemine ait olduğu sanılan bazı kalıntılar bölgenin tarihine ışık tutmaktadır. 

DÜNYANIN İLGİ ODAĞI

Her yıl dünyanın farklı bir köşesinde düzenlenen Uluslararası Mağara Fotoğrafçıları Buluşması 2015’te Küre Dağları Mili Parkı sınırları içerisinde gerçekleştirilirken Belçika, Brezilya, Fransa, Almanya, Macaristan, İran, İtalya, Japonya, Lübnan, Rusya, İspanya, İsviçre, ABD ve Birleşik Krallık’ın aralarında bulunduğu on dört farklı ülkeden çok sayıda fotoğraf tutkununa ev sahipliği yaptı. Beş gün boyunca Küre Dağları Mili Parkı sınırları içerisinde yer alan farklı mağaraları ziyaret eden Uluslar Arası Mağara Fotoğrafçıları’nın çalışmaları Atlas Dergisi’nde de geniş yer buldu.

TUR GÜZERGAHLARI

Milli Park alanının daha iyi algılanması, kaynak değerlerinin korunarak tanıtılması, motorlu ve motorsuz gezi parkurlarının geliştirilmesi için  tur güzergahları belirlenen Küre Dağları Milli Parkında 14 adet tur Güzergahı yer alıyor.  Aradere Vadisi tur güzergahı, Karapınar Çayırı tur güzergahı, Zoni Yaylası, Fırınlı Köyü - Sipahiller Köyü tur güzergahı, Ören Köyü - Pınarsu tur güzergahı, Armutlu Çayırı tur güzergahı, Horma Kanyonu - Ilıca Şelalesi tur güzergahı, Kokurdan Yayla - Valla Kanyonu Kerteköy ve dağlı köyü tur güzergahı bu 14 tur güzergahından bazıları. Bu güzergahlarda dere vejetasyonu, yaban hayat, ibreli ve yapraklı ağaç ve çalı gruplarının oluşturduğu kompozisyonlar, jeomorfolojik oluşumlar gözlemlenebiliyor.

YABAN HAYATI

Küre Dağları Mili Parkı Susamuru, Bozayı, Geyik, Porsuk, Yaban Domuzu, Karaca, Yaban Keçisi, Çakal, Ağaç Sansarı, Kirpi, Fare, Köstebek, Yarasa, Sincap, Ağaç Yediuyuru, Cüce Avurtlak, Yabani Tavşan, Kurt, Tilki, Gelincik ve Porsuk gibi  memelilerin yanı sıra çeşitli Kabukböcekler, Zümrüt, Mavi Zebra, Benekli Bakır Kelebeği, Cengaver gibi çok sayıda omurgasız hayvan türüne de ev sahipliği yapıyor.

ENGELLİ DOSTU MİLLİ PARK

Engelli Dostu Milli Park Projesi kapsamında Küre Dağları Milli Parkında engellilerin kullanımına uygun hale getirilmesi için yapılan çalışmalar devam ederken DKMP Genel Müdürlüğü, Azdavay Kaymakamlığı, Azdavay Belediye Başkanlığı, Çankaya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Türkiye Özürlüler Eğitim ve Dayanışma Vakfı ve Küre Dağları Ekoturizm Derneği işbirliğinde yürütülmekte olan projenin finansman kaynağı AB Fonları ile birlikte DKMP Genel Müdürlüğü tarafından karşılanıyor. Proje kapsamında engelli erişimine yönelik fiziki düzenleme olarak Azdavay-Karakuşlu Köyündeki 5 adet kullanılmayan okul binası Engelli Erişebilirliğine Uygun Ziyaretçi Merkezi olarak restore edilip Azdavay-Çatak Kanyonu arasında yer alan 1.500 metre uzunluğundaki yürüyüş parkuru da engellilerin kullanımına göre düzenlenecek.

ULUKAYA ŞELALESİNİ HİÇ GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ulukaya Şelalesi ise mitolojik hikayesiyle Ulus’a gelen yerli ve yabancı turistleri derinden etkiliyor. Küre Dağları Milli Parkı'nda kalan Ulukaya köyündeki mitolojik hikayeye göre, aşk tanrısı Eros'un, eşinin kendisini sevmemeye başlaması nedeniyle intihar eden Selamnos'un bedenini dönüştürdüğü şelaleden su içen, mendilini ıslatan ya da yüzünü yıkayanlar, yaşadıkları aşk acısından kurtuluyor.

ULUS HEM TARİH HEM DOĞA KOKUYOR

İlçeye 17 kilometre uzaktaki 10 metre genişliğinde bir kaya oyuğundan çıkan ve 20 metre yüksekten dört mevsim akan şelalenin, daha fazla ilgi çekmesi için tanıtım çalışmalarına ağrılık veriliyor. Ulukaya Şelalesi, kanyonu, çevresindeki ormanlık alanlar ve yürüyüş parkurlarıyla insanların ilgisini çekiyor. Son yıllarda gerek çevresindeki ışıklandırma, yol düzenleme, korkuluk gibi çalışmalar gerekse tanıtıcı faaliyetlerimizle şelale bölgesindeki turizm potansiyeli de gelişiyor.

İŞTE HERKESİ DERİNDEN ETKİLEYEN O HİKAYE!

Şelaleyle ilgili mitolojik hikayeye göre, geçmişte bölgede yaşayan uzun boylu ve iri vücutlu Selamnos, ormanlık alanda karşılaştığı, çevrede güzelliğiyle ünlü Hera'ya aşık olur. Güneşin ağaçların arasından zor girdiği ve orman güllerinin güzellik kattığı alanlarda aşklarını yaşayan gençler, Hera'nın ailesinin karşı çıkmasına karşın bir süre sonra evlenir. Çiftin evliliğinin ilk yıllarındaki mutluluk, Selamnos'un anlaşılamayan ve uzun süren rahatsızlığı nedeniyle zayıf, çelimsiz ve çirkin hale gelmesiyle bozulmaya başlar. Hera, artık seven değil, eşinden nefret eden kadın haline dönüşerek Selamnos'tan sürekli uzak durur. Eşinin kendisinden nefret etmesine üzülen Selamnos, Ulukaya'nın zirvesine çıkarak Hera'nın ismini haykırıp, kendini boşluğa bırakır. Aşk tanrısı Eros, aşk acısının böyle sonlanmasını istemediğinden Selamnos'un bedenini yere değer değmez, şelaleye dönüştürerek suyu kutsar. Kutsiyete göre, her kim şelaleden su içerse, mendilini ıslatırsa ya da yüzünü yıkarsa Selamnos'un acıları azalır, içinde yeni ya da geçmişten kalma aşk acısı yaşayanlar da bundan arınır.