Yurtbay'dan cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili açıklama

'Biz dokunulmaz bir başkanlık sisteminden yana olamayız'

Yurtbay'dan cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili açıklama

Nurdan Eroğlu

Saadet Partisi İl Başkanı Ünal Yurtbay, anayasa değişikliği ve cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili yazılı basın açıklamasında bulundu. Yurtbay, sistemle elde edilmek istenen şeyin yürütmenin müstakil olmasını sağlamak olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili Saadet Partisi’nin düşüncesini açıklayan Yurtbay prensip olan başkanlık sistemine karşı olmadıklarını ifade ederek “Biz dokunulmaz bir başkanlık sisteminden yana olamayız” dedi.

Saadet Partisi İl Başkanı Ünal Yurtbay, anayasa değişikliği ve cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili yazılı basın açıklamasında bulundu. cumhurbaşkanlığı sisteminin son günlerin en önemli tartışma konularından birisi olduğunu ifade eden Yurtbay, “Son günlerin en önemli tartışma konularından birisi başkanlık sistemi ile ilgilidir. Bununla elde edilmek istenen şey, öyle anlaşılıyor ki yürütmenin müstakil olmasını sağlamaktır. Arzulanan şey, millet yürütmenin başını olacak başkanı seçsin, başkan da hükümetini oluştursun. Oluşacak bu hükümet millet meclisinin güvenoyuna sunulmasın. Böylelikle yönetimde Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık ikilemi ortadan kalksın. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla arzulan şey budur. Şimdilik sadece AK Parti üst aklı ile MHP’nin üst aklının bildiği anayasa değişiklik teklifi TBMM’ye intikal ettiğinde hepimiz, arzu edileni bütün boyutlarıyla öğrenmiş olacağız” dedi.

“GÜÇLÜ BİR MECLİSİN BULUNMASINI İSTİYORUZ”

Cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili Saadet Partisi’nin düşüncesini açıklayan Yurtbay, şunları kaydetti:

“Bize sorulan önemli sorulardan birisi de Saadet Partisinin başkanlık sistemi ile ilgili olarak ne düşündüğüdür. Bu konuda Saadet Partisi olarak düşünce ve tespitlerimiz şu şekildedir; Biz prensip olarak başkanlık sistemine karşı değiliz. Milli Görüş olarak bu meseleyi 1970’li yıllarda ilk gündeme getiren biz olduk. Ancak, o günün koşullarında bu pek rağbet görmedi. 1990’lı yıllarda konu yeniden gündeme geldiğinde yine biz bu konuya olumlu yaklaşmış, bugün söylediğimizi o gün de aynen söylemişiz. Biz dokunulmaz bir başkanlık sisteminden yana olamayız. Başkan yürütmenin başı olsun, seçildikten sonra bakanları kendisi atasın, böyle bir hükümet millet meclisinin onayına da sunulmasın, bu olabilir. Ancak bizim başkanlık sistemi ile ilgili olarak olmasını istediğimiz iki şey daha vardır. Bunlardan birincisi güçlü bir meclisin bulunmasıdır. Bu meclis üç şeyi yapmaktan sorumlu olmalıdır. Birincisi kanunları yapmalıdır. İkincisi bütçeyi yapmalıdır. Üçüncüsü başkanı denetlemelidir. Bu üç görevi meclis yerine getirmelidir. Denetim dışı kalan bir başkanlık sistemi bugün olmasa da yarın ülkeyi içinden çıkılmaz bir felakete doğru götürebilir.

“MECLİSİ FESİH YETKİSİ BAŞKANIN ELİNDE OLURSA BÖYLE BİR MECLİS ÇALIŞAMAZ”

Burada önemsediğimiz bir konu da Başkana Meclisi fesih yetkisinin verilmemesidir. Eğer meclisi fesih yetkisi başkanın elinde olursa  böyle bir meclis çalışamaz. Meclis, meclis olmaktan çıkar. Bu fesih yetkisi, ülkeyi diktatörlüğe götürebilir. Bu da, ülkenin hayrına olmaz. Meclis ile ilgili olarak temel yaklaşımlarımızdan birisi de % 10’luk barajın tamamen kaldırılmasıdır. Çünkü başkanlık sitemi ile yönetimde istikrar sağlanmış olacağından, barajın nedeni ortadan kalkmış olacaktır. Meclis bütün milleti kucaklayan bir kurum olmalıdır. Bu meclis, bütün düşüncelerin temsil edildiği bir meclis olursa, bunun ülke barışına olan katkısı büyük olur.

“ADİL BİR YARGI SİSTEMİNİN OLMASINI İSTİYORUZ”

Başkanlık sistemine ilaveten istediğimiz ikinci şey adil bir yargı sisteminin olmasıdır. Adalet sistemi bütün baskılardan arındırılmalıdır. Çünkü adalet mülkün temelidir. Adaletin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz. Kuvvetler ayrılığı esası yargıda hâkim olmalıdır. Yüksek yargının oluşmasında Başkanın, Meclisin ve diğer ilgili kurumların bir takım teklif ve tensipleri olabilir. Bu hiçbir zaman, yargıya müdahale sebebi olmamalıdır. Talimatlarla yapılan yargılamalar toplum vicdanında her zaman derin yaralar açmıştır, açmaya da devam eder. Meclis yargıda gördüğü bir takım aksaklıkları düzeltmek için yasalar çıkarabilir. Bu doğal bir şeydir. Ancak yargılamaya direk müdahale etmek ise adaleti sarsar. Netice itibariyle bizim başkanlık sistemine yaklaşımımız budur.

 “BAŞKANLIK SİSTEMİ BÜTÜN DERTLERDEN KURTULMANIN İLACI DEĞİLDİR”

Topluma başkanlık sistemi bütün dertlerden kurtulmanın ilacı olarak sunuluyor. Bu yanlış bir şeydir. Tolumda var olan sıkıntıların temelinde üç şey vardır.    Eğitim, aile ve ahlak gibi sosyal politikaların oluşturulmasında AB kıstaslarının esas alınmasıdır. AB, bugünkü AK Parti üst aklı tarafından bir medeniyet projesi olarak kabul edilmiştir. Hükümet, bütün sosyal konuları, AB kıstaslarına göre ele aldığında ve düzenlemeleri de buna göre yaptığından, toplumda büyük bir manevi tahribata sebep olmuştur. Bu meseleler bizim başımıza başkanlık sistemi yokluğundan gelmedi, uygulanan yanlış politikalar sebebiyle geldi. Yaşanılan sıkıntıların ikici sebebi ise, diş politikada ABD ve İsrail’in stratejik müttefik kabul edilmesidir. Suriye, PKK ve diğer dış politika meseleleri bu yanlış tercihin sonucu olarak başımızı ağrıtan konular olmuştur. Ekonomide yaşanan bütün sıkıntıların temelinde ise tercih edilen “faizci, liberal kapitalist nizam” bulunmaktadır. Bu nizam toplumun daha fazla borçlanmasını, ağır vergiler ile ezilmesini sağlamış, sanayileşmeyi ve üretimi baltalamıştır. Bu üç sıkıntını temelinde “başkanlık sitemi” olmayıp bu yanlış uygulamalar bulunmaktadır. 

 “TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU ADİL YÖNETİMDEN GEÇER”

Türkiye’nin kurtuluşu adil yönetimden geçer. Adil yönetim ancak “Doğru Hak Anlayışı” ile mümkündür. İnsanlık şimdi kendisine “Saadet” getirecek yeni bir düzen aramaktadır. Bunun için Milli Görüşe dönmek gerekir. Milli Görüş’e dönmek demek iddia ile olmaz, Saadet Partili olmakla olunur. Saadet Partisi bu ülkenin sigortasıdır. Türkiye, şekil değişiklikleriyle kurtulamaz, ancak zihniyet değişikliği ile kurtulur. Batı zihniyeti, Türkiye’ye uygun bir zihniyet değildir. Biz, İslam ümmetinin evlatlarıyız. Bunun için kendi ruh kökümüze dönmekten başka çaremiz yoktur. Türkiye, adil düzeni tesis ederek örnek ve öncü ülke olmalıdır. Müslüman ülkeler ve ezilen ülkelerle adil düzen temeline dayanan bir yeni bir dünyanın kurulmasına gayret etmeli, hatta öncülük yapmalıdır. Bu gerçekleştiği takdirde hem Türkiye’de, hem diğer Müslüman ülkelerde, ezilen ve sömürülen tüm mazlum ülkelerde kalkınma çok daha büyük ve hızlı olacaktır.”